Türk sermaye piyasasını olumsuz etkileyen asıl belirleyici unsur ülkemizde yurtiçi tasarrufların yetersizliği ve giderek daha da yetersiz hale gelmiş olmasıdır. 10 yıl önce Türkiye’de % 20’ler seviyesindeyken dahi yetersiz dediğimiz yurtiçi tasarruflar, şimdi % 13’e kadar gerilemiş durumdadır. Bu nedenle, tüketim toplumu haline getirilmiş ülkemizde tasarrufları artırmak sadece sermaye piyasasının meselesi değil, Türk ekonomisinin çözümlenmesi gereken en önemli sorunu konumundadır. AKP iktidarının bugüne kadar uyguladığı ekonomi politikasının üretim perspektifi olmamış, üretim yerine tüketim, tasarruf yerine borçlanma teşvik edilmiştir.
Tasarrufların düzeyi AKP İktidarı döneminde sürekli olarak düşmüş olup 2011 yılında Cumhuriyet tarihimizin en düşük tasarruf oranı ile karşılaşılmıştır. Vatandaşın geliri geçimini sağlamaya yetmiyorsa nasıl tasarruf edecek? AKP Hükümeti vatandaşta tasarruf edecek hâl bırakmamıştır. Devletin resmi rakamları ve raporları bu durumu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumunun 28 Eylül 2012 tarihinde açıklanan Sürdürülebilir Kalkınma Göstergeleri ile ilgili verilere göre ülkemizde 2011 yılı itibariyle yoksulluk ya da maddi yoksunluk riski altındaki nüfusun oranı %62.5 olup, bu durumda nüfusumuzun yaklaşık olarak 3’te 2’si yoksulluk riski altındadır.
Çok daha vahimi, TÜİK tarafından yapılan hesaplamaya göre şiddetli maddi yoksunluk içinde bulunan kişi sayısı 43 milyon 286 bin kişidir. Bu sayı nüfusumuzun %60,4’üne karşılık gelmekte olup, bugün her 5 kişiden 3 kişinin şiddetli maddi yoksunluk içinde bulunduğunu göstermektedir.
Aylık geliri yetmeyen vatandaşımız geçimini borçla sağlamaya çalışmaktadır. Vatandaşlarımız banka tüketici kredilerine ya kredi kartlarına yüklenmiş ve toplam borçları 248 milyar lirayı aşmıştır. Tüketici kredisi ve kredi kartı borçları toplamı 2002 yılına göre tam 39 kat artmıştır. Gelecek yıllardaki gelirlerini şimdiden tüketen vatandaşlarımızın geleceği ipotek altına alınmıştır.
Merkez Bankasının finansal istikrar raporlarına göre 2002 yılında 144 milyar lira olan hane halkı harcanabilir geliri, 2011 yılında 487 milyar liraya yükselmiştir. Buna karşılık 2002 yılında 6,7 milyar lira olan hane halkı yükümlülüğü 2011 yılında 252 milyar liraya ulaşmıştır. Dolayısıyla, AKP İktidarı boyunca hane halkı harcanabilir geliri 3,5 kat artarken hane halkı yükümlülüğü tam 38 kat artmıştır.
2002 yılında yüzde 4,7 olan hane halkı yükümlülüğünün hane halkı harcanabilir gelire oranı 2011 yılında yüzde 51,7 oranına ulaşmıştır. Yani vatandaşın 100 liralık gelirinin yarıdan fazlası, 51 lira 70 kuruşu borca gider hale gelinmiştir.
AKP'nin 10 yıllık icraatının özeti bu. Vatandaş gırtlağına kadar borçlu hale getirilmiş. Dolayısıyla günlük gıda tüketimlerini bile kredi kartıyla 8 taksitte alan vatandaş, nasıl hisse senedi alabilecek. “Ekmek yerine hisse senedi alsınlar” mı diyorsunuz.
Yurtiçi tasarrufların bugünkü düzeyiyle, vatandaşımızın bugünkü borçluluk haliyle sermaye piyasamızda yatırımcı sayısını artırabilmek, sermaye piyasasına yeterli derinlik kazandırabilmek mümkün değildir.
Tasarrufu artıracak, bunun için de öncelikle üretimi artıracak, vatandaşın gelirini artıracak önlemlerin alınması gerekmektedir. TÜİK tarafından yapılan ve 17 Eylül 2012 tarihinde açıklanan araştırmaya göre;
Nüfusun %35,8'i ihtiyacı olsa da yeni giysi alamıyor.
Nüfusun %80,3'ü eskimiş ve yıpranmış mobilyalarını yenileyemiyor.
Nüfusun %41,6’si akan çatısını, çürüyen pencere çerçevesini tamir ettiremiyor.
Nüfusun %41,7’si sıcak bir yuva hayaliyle yaşıyor. Kışın üşüyor, evini ısıtamıyor.
Nüfusu %67,6'sı beklenmedik ihtiyaçlarını karşılayamıyor.
Nüfusun %60,2'si et, tavuk veya balık satın almakta güçlük çekiyor.
Nüfusun %86,5'i evden uzakta bir haftalık bir tatile bile gidemiyor.
Türkiye'de 18 yaş ve üstü nüfusun %65'inin lise eğitimi yok. % 25’i hiçbir okul bitirmemiş
AKP İktidarı döneminde büyüme yıllık ortalama yüzde 5,3. Ekonomik büyümeye rağmen nüfusun eğitim düzeyi ve yaşam standartları neden bu kadar düşük?
Kişi başına gelirimiz 10 bin dolar civarında. Neden herkes bu gelirden faydalanamıyor?
Eğer ekonomik büyümeye rağmen hala nüfusun %65'inin lise düzeyinde bile eğitimi yoksa, %40'ının çatısı akıyor ve ısınma sorunu varsa, %60'ı iyi beslenemiyorsa, %80'i eskiyen mobilyalarını yenileyemiyorsa, bu durum ekonomi politikalarının gözden geçirilmesi gerektiğini hatta geç bile kalındığını ifade etmektedir.
Herhalde ekonomik büyümeyi, sadece borsaya yatırım yapanlar para kaybetmesinler, faizciler para kazansın, tefeciler para kazansın sıcak para daha çok kazansın diye istemiyorsunuz, öyle değil mi?